6 Haziran 2009 Cumartesi

gecekondu


bu şiir muzaffer izgü'nün gecekondu hikayesine acayip göndermeler taşır, görelim.

düşündükçe,
damı akıyor gecekondumun,
bakkala borç, manava borç,
kasabın yolunu bilmeyiz,
sigara içmeyiz ama
tekel ürünü girmiyor demedik evimize,
rakımızı eksik etmeyiz soframızdan,
hatta bizzat rakı için sofra düzeriz.
çocuk yokluk bilmez,
kadın söz dinlemez,
yuvarlanıp gidiyoruz,
mahallenin yokuşundan, eve.
ucuza bir yolunu bulsak hani,
yürümeyi de beleşe getireceğiz.
hanım "hayat pahalı" diyor,
ulan biz de para mı var bir şey alacak,
bakkalın defterine kazılı yediğimiz, içtiğimiz.
haftaya okul açılacak,
bizim çocuğun yakasını alamayız,
ah şu üniforma merakı;
ne olurdu çocuklar bahçede oynadıkları ile gitse okula.
zaten bir devlete laf anlatılmaz,
bir de bizim karıya.
dam akıyor,
suçlu yine biz,
zenginlerin yağmurunu da bize taşıyor yukarıdaki,
"olur mu öyle şey bey",
allah a toz kondurmaz.
"tövbe de bey,
daha da şiddetleniyor yağmur sen öyle dedikçe."
ulan bu kadar allah dedik,
o bir kere selahattin dedi mi be.

üşüdükçe,
daha sıkı sarılıyorum yorgana.
anam yeni yıkadı beni,
kaynar suyla,
elbiselerim kurusun diye bekliyorum,
altımda sadece tuman.
"zenginlerin birden çok giyecekleri olur,
değil mi abla?"
diye sordum.
"yat, zıbar" dedi.
ben aynı manada sanıyordum ikisini.
bir hafta kaldı,
okula gidecem,
babam önlük alacak,
derslerimin hepsi pekiyi olsa,
bir de bisiklet alacak.
zenginlerin bisikletlerinden hem de
kıskandıracağım mehmetleri,
ben de süreyim diyecekler,
vermeyeceğim hiçbirine.
zeliha istese veririm ama.
zaten o en güzel ip atlayan kızı mahallenin.
ben evleneceğim onunla,
büyük adam olunca.

üzüldükçe,
daha da yanıyorum halimize,
üç çocuk,
biri askerde,
biri serpilmiş,
biri küvezde,
sen bakma küvez dediğime,
zaten evde doğdu,
diğerleri gibi.
bir haftaya okula başlayacak,
okuyacak, her şeyi öğrenecek,
devlet ona burs bağlayacak,
sonra alim olup,
hepimizi bu mahalleden kurtaracak,
ah bir önlük alabilsek,
abisinin ki duruyor,
yamalı, kendisine bol ama,
kabul etmiyormuş okul siyah diye.
illa lacivert.
lacivert ne ki,
mavinin koyusu,
biraz daha koyult,
al sana siyah.
zaten bir biz batarız önlüklerimizle devletin gözüne.
ama o mu sadece,
kitabı, defteri var.
silgisi, kalemi var.
bizim herif dinlemez beni,
hem tembel, hem cimri.
hoş para yok ama,
olsa bile tanımaz hiçbirimizi.
aklı fikri çocukları komşuya göndermekte.
"hanım çocuklar komşuya gitsin de,
beş dakikada halledelim işi."
yo yo eli tez,
ben hiçbir şey anlamam.
bakmışım bitmiş.

süzüldükçe,
daha da akıyor gözyaşlarım,
pınarlarından.
babama üzülüyorum,
bakıyor halimize çaresizce.
selim geçiyor,
her gün manalı manalı bakıyor,
bizim pencerenin camından.
deli dolu,
fişek bir şey,
ben yoksam,
taş atıyor pencerenin camına.
ben de bu oğlanın deliliğine tutuldum ya.
"anam izin vermez gelemem" diyorum,
"kaçıracağım seni" diyor,
korkuyorum.
babam üzülür.
fakirdir ama,
hiç hayır demedi şimdiye kadar bana,
elinde ne varsa verdi,
ne zaman yüzüme baksa,
gülümsedi.
işte o gülümseme hep yetti bana.
baba şu lazım desem,
boynunu büktü,
bakamadı bana,
alırız kızım dedi,
alamadı.
anladım,
gittim sarıldım.
saçlarımı kokladı.
evleneceğim selimle.
o bir elimi soğuk sudan,
sıcak suya sokmayacak.
hizmetlilerim olacak,
onlar yapacak.
ben oturacağım evimde.
buzdolabım olacak,
fırınım olacak,
uğraşmayacağım, kömürle ateşle.
en güzel yemekleri yapacağım ona.
gerçi şimdilik fabrikada işçi ama,
yükselecek selim,
ustabaşı olacak,
maaşı ikiye katlanacak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

defter

eğer gerçekten ölümümden sonra bedenimle ne yapılacağını umursuyor olsaydım, attığım her adımla ıslak bir pamuk gibi şekillenen beyaz plaj k...