17 Mayıs 2009 Pazar

3-5 kişiye yazı yazmak


aslında aramızda üçün beşin hesabı olmaz da bu garip hissi çözümlemeye çalışıyorum. işin özüne inersek ilkin soracağımız soru "niye yazıyorsun?" olur. ben aslında okunmak için yazıyorum, paylaşmak için. hani içimi rahatlatmak, sivilceyi sıkmak, anlaşılmamak değil niyetim. ne sadece virgüllerle ayırdığım yekcümleler kuruyorum, ne de sadece benim bilebileceğim imgeleri kullanıyorum yazılarımda. ha diyeceksiniz böyle yazmak kötü müdür? değildir. güzel örnekleri vardır. ancak dedim ya ben daha çok, anlaşılmak istiyorum, anlatmaya çalışıyorum derdimi. bazen anlaşılmayacak diye üç kere söylediğim oluyor aynı şeyi.

bir aralar çeşitli sözlüklerde yazıyordum, aklıma ne gelirse. sonra baktım orada müdahale çok yazı tipime ya da ben müdahale edilecek diye yazı tipimi değiştiriyorum, bıraktım. artık kendi blogumda georgia tipinde takılıyorum. ancak tabii ki sözlüğün ratingi daha fazlaydı, daha çok insan okuyordu yazılanları. ancak sürekli siyaset, sürekli seks, sürekli futbol konuşan güruh süresiz bıktırdı sözlüklerden beni. ha şimdi üzerimde bir emekli havası var böyle; bu blog da benim emekli ikramiyemle kurup, esnaflığa soyunduğum dükkanım. her ne kadar sözlüklerde çok büyük işler başaramasam da (aslında istediğim herşeyi elde ettim) doydum oralara, egom doldu. e böyle olunca zaten çok şey beklemediğim bu dükkanda 3-5 tanıdığı misafir etmek güzel oluyor. bakıyorum bazen tanımadıklarım da alaka gösteriyor, e onlar da buyursun gelsin tabii, değmeyin keyfime.

10 Mayıs 2009 Pazar

monarch


sebebi bulanık,
ıstırabı berrak,
bir komadayım.
hangi dalımı tutsan kırılır.
senin sıcaklığını hiçbir mevsime değişmezken,
benim mevsimim hep sonbahardır.

birbirine kavuşamayan kar taneleriyiz,
yine de
bekliyorum şafağı,
uzak,
yine de
kalbimde aşkının gurultusu,
karnımda kelebekler.

1 Mayıs 2009 Cuma

mayıs sendromu

katalizörlerin etkisiyle, bu yıl pas geçeceğini umduğum mayıs sendromum, benden belirsiz bir zamanda ve mekanda henüz mayıs olmadan, 30 nisan'ın ilk saatlerinden başladı. ilkbaharın son ayında yaşadığım bu psikolojik bozuntuya en iyi de bir sonbahar şarkısı gidiyor: lake of tears - forever autumn. bu şarkı eşliğinde geçen sene pek çok melankolik yazı yazmıştım, bir örnek.

11 ayımın sultanı mayıs, boş bir kola kutusunun içine düşen hamamböceğinin karanlığında geçiyor benim için. sanki geriye kalan aylar yarı aydınlık iken bu deyus tam karanlık. herşey alabildiğine kötü. istediğim hiçbir sonuca ulaşamazken, istemediğim ve beklemediğim pek çok olay da beni buluyor. arkadaşlarımla, sevgililerimle olan ilişkilerim orta şiddetten başlayan depremler geçiriyor, üstümde gezen melankolik bulut sayesinde hiçbir şeyden zevk alamazken, hafif rahatsız edici travmasında yaşadığım ne varsa benim için cehennem azabına dönüşüyor. ne anne koynu sıcaklığı arıyorum, ne deniz kıyısında ya da ormanın içinde herkesten uzak bir tatili. hayatıma olduğu gibi devam ediyorum. çünkü hiçbir tatilin bu ay içerisinde bana iyi geleceğini düşünmüyorum. daha çok zaman öldürmeye çalışıp, çabuk bitirmek istiyorum mayısı.

"neden böyle oluyor peki?" sorusuna yanıt bulamadım henüz. oluyor. engelleyemiyorum. geçen sene mayıs bitince, böyle bir sendromun olmadığının, bunu kendimin yaratıp ilerlettiğimin, her yıl mayıs ayını bekleyip bile bile bu melankoliye girdiğimin sonucuna varıp, bu sene, çıkardığım bu sonucun verdiği özgüvenle "olmayacak" dediğim, oldu yine. şu an uzun süredir dinlemediğim, forever autumn'u dinliyorsam tam içindeyimdir.

hayırlı olsun.

defter

eğer gerçekten ölümümden sonra bedenimle ne yapılacağını umursuyor olsaydım, attığım her adımla ıslak bir pamuk gibi şekillenen beyaz plaj k...