7 Şubat 2010 Pazar

kış

bunu okuduğunda büyük olacaksın. ayakları çamurdan ağırlaşmış, bir su birikintisinde annesi eve öyle gelmesine kızar diye temizlediği modadan ve her türlü konfordan uzak plastik çizmeleri koyu yeşil, telaşında hüznün bütün renklerini taşıyan bir çocuk kadar karnın aç olacak. döneceğin evinde azar işiteceksin, dayak yiyeceksin, burnuna her koku gelecek ama aradığın kokuyu bulamayacaksın. ağlamayacaksın.

okuduğunda büyük olacaksın, bunu. bir oda bir antre evinin kapısından çıkar çıkmaz özgür zannedip kendini tadını çıkara çıkara koşarken özgürlük zannettiğin şeye, hiçbir zaman düzgün olmamış zeminde diğerleri arasında fazladan yükselen bir taşa takılacaksın, kafan yerle kavuşacak. burnundan kaldırıma yolladığın kan damlalarını izleyeceksin. kalkmak isteyeceksin ama kimse seni kaldırmayacak. ağlamayacaksın.

büyük olacaksın, okuduğunda bunu. kedilerin bile donduğu söylendiği bir kışta hasta olacaksın. giydikleri onca şeye rağmen üşüyebilen sokakta gördüğün insanlar gelecek aklına, güzel diye değil, kalın diye üstlerindekini kıskanacaksın. üşüyeceksin ama üstünü örten olmayacak. ağlamayacaksın.

bunu, büyük olacaksın, okuduğunda. babanın iş bulamadığı bir günde döndüğü boş elleriyle evde seninle birlikte o adama bakan üç kardeşin daha olacak, annenin bağırışlarını duyacaksın, silip silip kullandığın defterden kaldırmayacaksın başını. okuduğun kitaptakileri anlamayacaksın ama kimse sana anlatmayacak. ağlamayacaksın.

okuduğunda bunu, büyük olacaksın. ağlamayacaksın.

iyi ki doğdun candilimando.

4 Şubat 2010 Perşembe

benzetmek-benzemek

benzetmek. daha çok algıda seçicilik aslında. özleneni, o anda yakın olana öykütmek. bazen sadece bir kahve kupası bazen sokaktan geçen ahmet, mehmet, ayşe, fatma sebeptir buna (bu örneklerin sınırı yoktur).

karşınıza "biri"si oturur daha önceden karşılaşmadığınız, ortak arkadaşlar vasıtasıyla çıktığınız bir akşamda. dikkatinizi çeker herhangi bir yönüyle ve onu incelerken bulursunuz kendinizi, tepeden tırnağa. benzer. özlemişseniz muhakkak benzer. ve benzediği için yakın hissedersiniz kendinizi. daha önceden tanıyormuşsunuz gibi. yanınızdaki ortak arkadaşınıza söylerseniz ne kadar benzediğini. "ben benzetmiyorum o kadar" der. yine de umursamazsınız arkadaşınızı. onunla lafa girme şansı ararsınız. şans zannettiğiniz kara bir talihtir aslında. onu tanıdıkça özlenenden uzaklaşacağının farkında değilsinizdir. en güzeli, uzak durmaktır benzetilenden, suretle özlem gidermektir.



benzemek. elinizde olmayan bir şeydir aslında. birileri size başka "biri"nin etiketini yapıştırdığında "olabilir" dışında bir yorumunuz yoktur. benzetilen çok üstün bir nitelik olsa da siz değildir nihayetinde, başkasıdır. ve o anda farklılaştırmaya çalışırsınız kendinizi benzetilenden, "bir tanısanız, ben çok farklıyım" dır düsturunuz. boşuna aslında, benzemek sizden bağımsızdır. başkasının akıl algoritmasının uyumudur.

ancak acıdır, kimi zaman. arabeskin kralıdır. haberi olmadan seversiniz birini yıllarca. takıntınızdır, dininizdir, imanınızdır. o tanımaz etmez bile... tesadüf o ya, aynı masada buluşursunuz ortak arkadaşlar vasıtasıyla çıktığınız bir akşamda. öğrenirsiniz ki "biri" varmış hayatında. rolünüzü çok iyi oynarsınız. sanki gecelerle onu senkron etmemişsiniz gibi, kaldırdığınız her kadehi bir yandan ona atfetmemişsiniz, izlediğiniz, duyduğunuz, okuduğunuz her aşk hikayesinde o ruh eşiniz olmamış gibi. "biri"si olmasına rağmen hayat diye yaşadığı şeyde, sizi incelediğini fark edersiniz. hoşunuza gider. cesaretlenirsiniz, daha çok öne çıkma çabasına girersiniz. ta ki, ortak arkadaşınız sizin kulağınıza eğilip, seni "biri"ne benzetiyor diyene kadar.

defter

eğer gerçekten ölümümden sonra bedenimle ne yapılacağını umursuyor olsaydım, attığım her adımla ıslak bir pamuk gibi şekillenen beyaz plaj k...