18 Aralık 2019 Çarşamba

defter

eğer gerçekten ölümümden sonra bedenimle ne yapılacağını umursuyor olsaydım, attığım her adımla ıslak bir pamuk gibi şekillenen beyaz plaj kumuna gömülmek isterdim. sınırlı renk skalamdan seçebildiğim turkuazımsı deniz ile beyaz plaj kumunun oluşturduğu ahengi, plaj tanrıları tarafından kasten boşaltıldığına inanıp, rast gele denk geldiğim ilk boş şezlongun karşısında yüz üstü uzanıp önündeki not defterine bir şeyler yazan mor bikinili kadınla oluşturduğumu seziyordum. sayfaları çoktan kabarmış defterine gömülüp yüz üstü yattığı yerden ayaklarını dizlerinden ileri geri sallaması bir pop müzik klibi sahnesini izliyormuş hissini veriyordu. üzerindeki şekilleri çözemediğim beyaz bir kapağı ve moleskine gibi lastik bir tutacağı olan defter ilk andan dikkatimi çekmişti nedense. ve o an olan oldu, plaj tanrıları uçurdu kalemini. kendisine ve defterine ne yazdığına merakımdan bön bön kaldığımdan, bikinisinin üstünü açıp sırtını güneşe vermiş bir kadınının, yerdeki uzanıp da yetişemediği kalemi için göğüslerini fora etmemek adına gösterdiği çabanın farkına varmam zaman almıştı. bir anlığına bu çabadan faydalı çıkabilir miyim diye beklesem de kendime gelip kalemi, benim de nihayetimde ulaşmak istediğim, o beyaz kumlardan alıp kendisine uzattım. çok mutlu ve tebessüm dolu teşekkürüne rica ettim. hararetle yazmaya devam ettiğini uzandığım şezlongumdan izlerken, deftere yazdıklarını, elimdeki romanda okuyacaklarımdan daha çok merak ettiğimi fark ettim. bu esnada dünya kendi etrafında, ay dünyanın etrafında dönmeye devam edip biz dünyalılar plütonu gezegen olarak neden kabul etmediğimizi tekrar tekrar sorgularken mor bikinili arkadaşımızın yanındaki annesi olduğuna inandığım kişi uyandı. her yeni uyanan insan gibi esneyip gerilecek değil ya, "kızım, ben denize gidiyorum" gibi bir şeyler dedi. meğer bizimki dünden razıymış. annesine bikinisinin üstünü bağlatıp kalktı yattığı yerden denize gitmek için. o an daha önce fark edemediğim bir figüre gülümsedi bir arka sıradaki şezlonglardan, babası olduğuna inandığıma. o esnada boş kalan şezlongdaki defter, yapraklarını rüzgarla dans ettirip bana el sallıyordu sanki. sallıyordu da, arkadaki baba figürü plaj tanrılarının cennetinin zebanisi gibi bekliyordu, defterin kutsal koruyucusuydu. içimden "sen zebaniysen, ben de şeytanım" dedim, gerçek şeytanın aklına gelmeyecek ismini üçgen koyduğum planı uygulamaya koyuldum. bildiğiniz üzere üç köşeli geometrilere üçgen deriz ve genellikle bu köşeleri a, b ve c ile gösteririz. a noktası bizim şezlongların olduğu bölge iken denizi önüme aldığımda arkamda kalan plaj barı ise b noktamızı oluşturuyor. a noktasından b noktasına gidip hiçbir problem oluşturmadım. bir bira isteyip, a noktasını işaret ederek, görevliden, babam olduğunu söylediğim turuncu mayo şortlu figüre hesabı göndermesini istedim. bu noktada seyahatime b noktasından tamamen bağımsız bir c noktasına geçerek devam ettim. c noktasının en güzel yanı, a ve b noktalarını gözlemlemek için şahane bir konum olmasaydı. biramla plajın barından uzaklaşıp görevliyi ve baba figürünü seyre daldım. planım işime yaramış ufak bir kaos oluşmuştu a noktasında. planın sonraki aşamaya geçişi benim kontrolümde olmadığından bekleyip soğuk efes özel serimi yudumlamak dışında yapacağım bir şey yoktu. sabırsızlığıma rağmen bir müddet baba figürünün, görevliye kendisinin bu plajda kimseyi tanımadığını anlatmaya çalışmasını usulca izledim. başta serinkanlı bir şekilde hesabı reddetmiş olsa da görevli cevval çıkmıştı ve nihayetinde baba figürü karışıklığı gidermek için plajın barına hareket etmek zorunda kalmıştı. artık defter tamamen korunmasız haldeydi. tahmin ettiğiniz üzere planın bir sonraki aşamasını c noktasından tekrar a noktasına dönerek başlattım. tshirtümü çantamdan çıkarıp bir anda dağılan aile bireylerini kolladım, ortam müsaitti. tshirtü şezlongda kapalı bir şekilde duran malum defterin üzerine atıp defterle birlikte geri aldım. öyle duracak halleri yok, ikisi birlikte çantama döndüler. ben de elimden düşürmediğim biramla sakin sakin seyahatime devam edip plaj barındaki karışıklığı giderip kuşku oluşturmamak için a noktasından b noktasına geçtim yeniden. görevliye, babama değil baba figürlü adamın yanına hesabı gönderin demek istediğimi anlatmaya çalışıp baba figürüne özrü borç bilip, bu borcu peşinen ödedim. bu sefer yolculuğu baba figürü ile yapıp a noktasına geri döndük. bir müddet sonra anne ve kız, suda yeterince büzüşmüş olduklarına inanmış olmalılar ki denizden çıktılar. hiç kurulanmaya tenezzül dahi etmeden uzanıp güneşlenmeye devam ettiler. bense bira, plaj, deniz, güneş, kitap ve çantamdaki defter altıgeninde mutluluğa boyuyordum yaşadığım anı. o sırada mor bikinilinin sesi dikkatimi çekti. babasına soruyordu, defterimi gördün mü diye. ve maalesef her evladın alacağı cevabı aldı, "hangi defteri kızım". "ya zaten bir defter var baba, burada yazdığım. onu bulamıyorum, nereye gitti ya?" diye isyan eden mor bikinilinin suratı ekşimişti. açıkçası o yüz ifadesini görünce yaptığım ufak hırsızlıktan pişmanlık duymam gerektiğini düşündüğünüzü biliyorum. ancak onun defteri bu denli önemsemesi henüz okumadığım, ne olduğunu bilmediğim yazı yığını belleği için hem zaferimi hem de merakımı pekiştiriyordu. 15 dakika sonunda, artık her yere baktığına emin olan mor bikinili oflayıp görevlinin yanına gitti. bir iki görevli ile geri dönmüştü. görevliler gelip şezlongun etrafına ve altına dikkatlice baktılar sanki mor bikinili bakmamış gibi. hatta ben dahil bir kaç kişiye defterin akibetini sordular. ancak yardımcı olabilen kimse yoktu. bir görevli defterde ne olduğunu sordu ve çok geçmeden pişman edildi bu soru için. çünkü defterde ne olduğu kimseyi ilgilendirmezdi. görevliler de bulamayınca muhakkak çıkar ortaya diye aileyi yanlış umutlarla teselli etmeye çalışıp vazifelerinin başına dönmek isterken mor bikinili kamera kayıtlarınız yok mu plajda diye sordu. biramı zehir etmişti bana. görevlilerle beraber hareket eden mor bikinili anladığım kadarıyla kamera kayıtlarını izlemeye gitmişti. tüyme vaktiydi artık. üçgen planını genişletip, dörtgen'e geçmiştim. tamamen bağımsız bir d noktasına hareket edip yeni bir şezlong bulup, orada kitabımın arasına defteri koyup okuyacak sonra a noktasına geri dönüp defteri gizli saklı bir yere koyup aileyi uyarıp, mor bikinili beni yakalamadan defterinin ortaya çıktığını müjdeletecektim. d noktasına kadar inanır mısınız, içimde şüphe olmasını beklerken çok huzurla gittim. ancak oturup defteri açtığımda içinde hiçbir şeyin yazmadığını gördüm. bir şeyin var olmadığını görmek, aklıma kanıtın yokluğu yokluğun kanıtı değildir, varsayımını getirdi. tabi ki gözlerimi kıstım, defteri ters çevirdim, sayfaların içinden güneşi geçirdim ancak hiç biri işe yaramadı. kızın deftere yazı yazdığına emindim, kalemi kendisine bizzat vermiştim. doğru ya kalem, kalem. kalem, beyaz mürekkepli kalemdi. başta fark edememiştim ancak o an emindim. defter ancak siyah ışık altında okunabilirdi. elimde tuttuğum şey, beni oldukça karmaşık duygulara itmişti. korkuyor ancak merak ediyordum, suçlu hissediyor ancak bu saatten sonra anlaşılamayacağımı biliyordum. çünkü mor bikinili kadın görevlilerle birlikte sinirli sinirli a noktasına doğru gidiyordu. kafamdan varsayımlar geçiyordu, öncelikle mor bikinili neden sinirliydi? kamera kayıtlarını izleyip defteri benim aldığımı görmüş olabilir ya da kayıtların olmadığını öğrenip görevlilerle tekrar defteri aramaya dönmüş olabilirdi. etrafta kamera aradım, sadece plaj barında vardı görebildiğim kadarıyla ve oradan defteri benim aldığımı görmek oldukça zordu. mor bikinili a noktasına yetişmişti ve gözlerinin defterden daha büyük bir şeyi aradığını fark etmiştim. beni arıyordu. kendimi önemli hissetmesine hissetmiştim de artık kaçmak gerekiyordu plajdan. defteri oraya bırakıp bir daha plaja dönmeyebilirdim. ancak tabi ki öyle yapmadım. bu defter kamera kayıtlarından akibetini öğrenmeyi arzulatacak kadar neden önemliydi? ve neden mor bikinilinin ailesi, kendisi bu defteri bu kadar önemserken, umursamazdı? bu sorunun cevabı basitti, deftere yazılanları ailesi de bilmiyordu. kendisi de defterde ne yazıldığını soran görevliyi terslemiş, ailesinin yanında bu cevabı vermek istememiş olmalıydı. defterde ne yazıldığını öğrenmek zorundaydım. neden böyle bir mecburiyetim olduğunu bilmiyordum öte yandan. plajdan ayrılıp arabama atlayıp, bir koçtaş buldum ancak siyah ışıklı fener kendilerinde yoktu. başka büyük marketleri denesem de, burası nihayetinde küçük bir tatil beldesiydi, bulamadım. ancak bu beni durdurmadı. otele gidip, bilgisayarımı açıp youtube'a girdim. siyah ışık nasıl elde edilir diye aramaya koyuldum ve bingo. sonunda bulmuştum.artık marketten aldığım bir iki edevatla siyah ışık oluşturabilirdim. videodaki direktifleri harfiyen uyguladım, odanın ışığını kapatıp, siyah ışıklı fenerimi duvarda keyifle gezdirdim. çalışıyor olmalıydı. feneri ağzıma koyup siyah ışıkla aydınlattığım defterin sayfalarını heyecanla çevirmeye başladım. inanamıyordum, defter sayfalarca ama sayfalarca boştu yine. aklım benle oyun mu oynuyor diye düşünürken, videodaki gibi siyah ışığı klozete tutmak geldi aklıma. çünkü duvara tuttuğum ışıktan randıman alamamıştım. otel odasının klozetine tuttuğum siyah ışık bana yüzlerce faunayı göstermişti videodaki gibi. fener çalışıyordu çalışmasına ama defter bozuktu. yıkılmıştım. yenilmiştim. öfkelenmiştim. deftere zarar vermek, onu yakıp yok etmek istedim. tabiatına uygun şekilde masanın üzerinde duruyor ve hiçbir sırrını benimle paylaşmıyordu. son uzak ihtimalleri de deneyip defterin tüm sayfalarını çevirip, ince cildinin de içinde bir şey olmadığına kanaat getirdikten sonra defteri alıp otelden çıktım. arabama atlayıp defteri çaldığım plajın olduğu otele doğru yola koyuldum. defteri parmak izlerimden silip indiğim plajda etrafa bakındım. mor bikinili hala oradaydı. orada olması beni şaşırtmıştı, kendimi hollywoodvari bir senaryo içinde düşündüğümde çoktan peşime düşmeleri gerek diye bekliyordum halbuki. plajda 12-13 yaşlarında bir çocuk bulup defteri ona verdim ve gösterdiğim tarafta oturan mor bikinili ablaya verip beni göstermesini rica ettim. çocuğun suratına heyecanla gülümsediğim için muhtemelen romantik bir macerada olduğunu sanıp o da bana hınzırca gülümsedi ve elimden aldığı gibi defteri mor bikinilinin yanına doğru koşmaya başladı. ben de tam ters istikamete arabama doğru, arkama bakmadan... o defterde ne yazdığını hiç bilmedim.

defter

eğer gerçekten ölümümden sonra bedenimle ne yapılacağını umursuyor olsaydım, attığım her adımla ıslak bir pamuk gibi şekillenen beyaz plaj k...