19 Eylül 2012 Çarşamba

ılık bahar

her gördüğüme aşık olma kuvvetim, her anımdan hikaye yaratma çabamdan kaynaklanır. bu durum da beni en aşağılık tabiriyle kimseye aşık olmamış, hep hikayelere aşık olmuş kılar. aşık olduğum ya da olduğumu sandığım kimseyi ama hiç kimseyi, sadece ve sadece kendi benliği, varlığı ile hayal etmedim. hep olaylarla, oyunlarla döndü kafamın içindeki tek gecelik hikayeler. uyandığımda, yatağımda değildi neredeyse hiçbiri. bu hikayelerin en büyük ortak özellikleri ise kati bir reddin ardından açacak ılık bahar umudu olmuştur. o ılık bahar umudu orada hep durur. başka bir kudretin o hayale ufak bir çizik atamayacağını bilsem bile ya da o hayali herhangi birine anlatma zorunluluğum olmasa bile o ılık bahar umudu orada hep durur. çiçek vermez, meyve vermez. kendine bu zalimliği hayallerinde dahi reva gören kişiye realist mi denir, pessimist mi bilemem. bildiğim umut'a getirdiğim takıda saklıdır; ılık bahar. kara kış değil, çöl sıcağı değil; ılık bahar. umut, ılık bir bahardır. ve sanmayın sakın bir tek bana geçerlidir. aşık olduğumuz ya da olduğumuzu sandığımız herkese beslediğimiz öz, umuttur. bu yüzden hayallerimiz mutlu sonla bitmez. mutlu son, umudun sonudur. mutlu son, aşkın sonudur.

31 Ağustos 2012 Cuma

üzerine konuşulacak şey

"üzerine konuşacağımız birşey yok." sence de biraz hayalperest değil misin? birşeyler konuşmak için sıkıntı çekilebilecek bir ülkede mi yaşıyoruz sence? yani en azından iktidar partisini konuşabilmeliyiz bence, hani idris naim şahin falan var. bu partiye muhalif olan herkesin bir şekilde içeride olduğundan, o içeridekilerin büyük çoğunluğunu kck'lilerin oluşturduğundan, roboski'yi aramızda şimdiden unutanların olduğundan, roboski'nin aramızda ne olduğunu bilmiyenlerin olduğundan, parasız üniversite isteyen öğrencilerin yargılandığı ama parasız üniversitelere geçecek ülkemizden, suriye'de demokrasinin olmadığını savunup, kendi ülkesinde polisin milletvekillerini yaraladığı başbakanımızdan... eğer ülkeden sıkıldıysan dünya'dan da bahsedebiliriz. arap baharı ve ortadoğu'da dönen olayları, hala devam eden savaşları, cern'de bulunan higgs bozonu, tanrı parçacığının, allah'ın bir lütfu sayılmasını, nasa'nın curiosity'si ile ancak daha iyi fotoğraflar çekebilmesini... üzerine konuşacağımız şey çok. senden bahsetmiyorum bile.

21 Ağustos 2012 Salı

teorik yalnızlık pratiği

yazmadığım birçok şeyin arasından bunu seçtim yayınlayacak. sen benim en aleni cümlelerimin, yine de gizli öznesi, kaldı hasretimiz kıyamete kadar.

4 Nisan 2012 Çarşamba

kadın şair olmaz, kadın şiir olur.

kimsecikler yok.
yaşama küsmüş
sokakta savrulan kuru yaprağın hışırtısı kulağımdaki,
ayrılığımızdan kalan.
bir de dilimdeki türkü, kısık,
yüzümü yalayan utangaç rüzgar.
halimi anlarmış gibi başını sallayan
ürkek sokak lambası bütün aydınlığım.

taşların arasından biteriz sanmıştım.

20 Şubat 2012 Pazartesi

friendzoned

- dizimdeki izleri görünce hatırladım, küçükken de hep yaralardım kendimi. şimdi izi bile olmayan yaraların acıtması, en çok çocukluğuma koyuyor o yüzden. sahi ben ne zaman bırakmıştım ki çocuk olmayı?

- tam bir gerizekalısın.

- neden?

- insan çocuk olmayı bırakır mı?

- haklısın. ama o zaman iyi bir sebebim vardı.

- hangi sebepti tam olarak?

- ilk aşk.

- ilk aşkın mı vazgeç dedi çocuk olmaktan?

- ne dediği önemli değil. zaten sesi kazılı olsa da anı defterime, bana söylediği hiçbir şeyi hatırlamıyorum. kurduğu hiçbir cümleyi hatırlamadığım biri için bıraktım çocukluğumu.

- belki hatırlasaydın sevmezdin o kadar.

- bir tane geldi gerçi şimdi aklıma. "... ama biz yine de arkadaş olabiliriz." işte, o cümlede bıraktım ben çocukluğu.

- ooouvv! biraz zalimceymiş. o, çocuk muydu peki?

- bence o, birşey değildi. yani bizim tanımladığımız hiçbir şey ona karşılık gelmiyordu. çok çalıştım onu tanımlamaya, ancak ne ile etiketlesem yetersiz kalıyordu onun nazarında. gerçi bir tanesi ile çok yaklaşmıştım.

- dur tahmin edeyim, "o".

- yok. var olan, gelmiş ve gelecek zamanda ne bir toprak parçası, su damlası, ne bir hava kabarcığı, bir ateş yalazı tarafından eşi benzeri görülmemiş, uğrunda ölmenin yetersiz, yaşamanın da anlamsız olduğu, peşinden gidilmeyecek yolun olmadığı, görüntüsü zaman, sesi hava bükücü, gözyaşı damlası sudan daha su, varlık piramadinin tepe noktası.

- yine de anlatamadım diyorsun.

- anlamadı.

11 Şubat 2012 Cumartesi

zaaf-ı suri

kabul et, mutlu çocukluklarımızın bize kazandırdığı anlık mutsuzluk tarayıcılarımız her ne kadar aynı adresi göstermeseler de o arayışa bizi yönlendirip maceralarımızı benzer kılıyorlardı.

itiraf et, bize göre kısa, dünyanın kendi ekseni etrafında dönmesine göre uzun rölativistik muhabbetlerimizde ortak özellik havuzunu hiç kullanamayıp birbirimize benzememiz senin de kafanı karıştırıyordu.

sual et, minik günahların intiharın eşiğini çizdiği, herşeyin büyük yaşandığı küçük dünyalarımızda yazmak (bir de kabahatliysen sayfalarca), arınmaktı. yaşadıklarımız mı küçüldü yoksa günahlarımız, dünyalarımız mı büyüdü kesildik biz yazmaktan.

affet, kayboldum takvimlerde, unuttum doğduğun günü.

iyi ki doğdun Candilamando.

29 Ocak 2012 Pazar

canım dediklerim canımı aldı

ve ancak bir dost kırabilirdi, en fazla camını, gönül fakirhanemin. çok yabancılık çekmeyeceksiniz kendisini tanımakta; birayı çakmakla açmayı kimden öğrendiyseniz, o. rakı içerken en çok olmasını istediğiniz yanınızda. yoksa çok uzaklara gitmeyin öyle.

bundan on yıl öncesi, aynı yatak numarası düşmüş kaderimize, 8 kişilik odada. koyun koyuna yatacak halimiz yok ama dinlemiyorsun, tartışıyorsun. yaw yeni tanışmışsın bir yüzün gülsün değil mi, yok. yatağı alıyorum, odadan çıkıyorum zaferle, dönüyorum ne göreyim. abi sigara içiyor odada (içses: ben içiyor muyum? yok. o zaman o da içemez). "burda sigara içilmez" diyorum. 8 kişilik oda, ikimiz dışında 6 kişi daha var, aralarında sigara içen yok. içilmez diye karar alınıyor, skoru 2-0'a getiriyorum. hala da ben gıcığım kendisine.

tiyatro hevesi sarıyor, yurdun topluluğuna katılıyorum. işler yolunda, hocanın oyunu var ona gidilecek. iki kişilik davetiye elde, odadaki diğer 6 kişi gelmiyor. en son yalnız gitmeyeyim, tiyatroya gelir misin diyorum, geliyor. bir daha da yalnız bırakmıyor. otobüste bakıyorum, kentkartı biz bastık da herifin muhabbet güzel. konuşulur bununla. bir daha da susulmuyor. oyun vasat, ortam güzel, hocayla tanışınca, ikna oluyor topluluğa katılmaya. bundan sonrası sade hatıralar, şimdi müsadenizle, sadece onun anlayacağı şekilde aklıma her bir hatıraya denk gelen imgeleri yazacağım.

ranza
otobüs iç camı
yangın merdiveni
evlatlık
samanlıktan kaldıramadım
boyacı
karacadağ dersanesi

tamamı, yurt yıllarımıza denk gelir. hayatımın o kadar hareketli olduğu, başka bir zaman dilimi yoktur. o, zaten hayatı hep böyle yaşar. aramızdaki en büyük bağ, birbirimize olan inancımızdır.

defter

eğer gerçekten ölümümden sonra bedenimle ne yapılacağını umursuyor olsaydım, attığım her adımla ıslak bir pamuk gibi şekillenen beyaz plaj k...