4 Temmuz 2009 Cumartesi

strofor


katastrof, distopya sensizlik. saç sabunluyken suların kesilmesi, müziksiz okunan bir şiir. mutsuzluk. patlak tekerlek. ölü bir zımpara. hiçbir şey söyleyememek. safi imge.

3 Temmuz 2009 Cuma

#10


"bana belki hiç balık vermedin ama sayende balık tutmayı öğrendim"

ilk sevgilisi sayılırdı. ve ilk sevgiliye böyle bir cümleyi ayrılık meyhanesinde (aşkın gece klübü olur mesela ama ayrılık varsa illa meyhane olmalıdır) söylemişti. pek başarılı bir ilişki denemezdi. zaten bu kelimeler bütünü her yönüyle anlatıyordu, yaşanmışları. kızımız, oğlumuzu sevmiş, hayatı boyunca sahip olacağı ve kendisine sahip olacak olarak onu seçmiş lakin oğlumuz bu beklentilerden uzak daha akıcı bir ilişki sürmüş ve maalesef kızımız aşkın alınan birşey değil de illa tutulması gereken birşey olduğunu anlamış. evet hepsi çıkıyordu bu cümleden tabii ki ayrılık meyhanesinin nemli duvarlarına karışmış bir önceki cümlelere gitmeseydik.

"sana, bunu bana nasıl yaparsın, ne vicdansızsın, seni nasıl sevdiğimi bilmiyor musun gibi sorular sormayacağım. vazgeçelim hepsinden artık. tek soru. değdi mi?"

denizaltı yüzeye çıktı. oğlumuz aldatılmış sanki. ve bir riyakarlık hakim gibi görünüyor cümlelerine. söylemekten vazgeçtiği şeyleri tek bir soruya topluyor. en sonda sorduğu sorunun cevabı ne olursa olsun çok acılı olacak zaten. seni çok seviyordum ve güveniyordum. senin benden güçlü olduğun gerçeğini biliyor fakat önemsemiyordum. o taş başımı yardı. kanıyor. ama değil, öyle değil. keşke öyle olsaydı. basit bir aldatma bir ilişkinin her iki tarafta da bitmesi için en hızlı yollardan biridir, tabii iki taraf da tutkusuz ve umursamaz ise...

defter

eğer gerçekten ölümümden sonra bedenimle ne yapılacağını umursuyor olsaydım, attığım her adımla ıslak bir pamuk gibi şekillenen beyaz plaj k...