19 Eylül 2012 Çarşamba

ılık bahar

her gördüğüme aşık olma kuvvetim, her anımdan hikaye yaratma çabamdan kaynaklanır. bu durum da beni en aşağılık tabiriyle kimseye aşık olmamış, hep hikayelere aşık olmuş kılar. aşık olduğum ya da olduğumu sandığım kimseyi ama hiç kimseyi, sadece ve sadece kendi benliği, varlığı ile hayal etmedim. hep olaylarla, oyunlarla döndü kafamın içindeki tek gecelik hikayeler. uyandığımda, yatağımda değildi neredeyse hiçbiri. bu hikayelerin en büyük ortak özellikleri ise kati bir reddin ardından açacak ılık bahar umudu olmuştur. o ılık bahar umudu orada hep durur. başka bir kudretin o hayale ufak bir çizik atamayacağını bilsem bile ya da o hayali herhangi birine anlatma zorunluluğum olmasa bile o ılık bahar umudu orada hep durur. çiçek vermez, meyve vermez. kendine bu zalimliği hayallerinde dahi reva gören kişiye realist mi denir, pessimist mi bilemem. bildiğim umut'a getirdiğim takıda saklıdır; ılık bahar. kara kış değil, çöl sıcağı değil; ılık bahar. umut, ılık bir bahardır. ve sanmayın sakın bir tek bana geçerlidir. aşık olduğumuz ya da olduğumuzu sandığımız herkese beslediğimiz öz, umuttur. bu yüzden hayallerimiz mutlu sonla bitmez. mutlu son, umudun sonudur. mutlu son, aşkın sonudur.

defter

eğer gerçekten ölümümden sonra bedenimle ne yapılacağını umursuyor olsaydım, attığım her adımla ıslak bir pamuk gibi şekillenen beyaz plaj k...