29 Ocak 2012 Pazar

canım dediklerim canımı aldı

ve ancak bir dost kırabilirdi, en fazla camını, gönül fakirhanemin. çok yabancılık çekmeyeceksiniz kendisini tanımakta; birayı çakmakla açmayı kimden öğrendiyseniz, o. rakı içerken en çok olmasını istediğiniz yanınızda. yoksa çok uzaklara gitmeyin öyle.

bundan on yıl öncesi, aynı yatak numarası düşmüş kaderimize, 8 kişilik odada. koyun koyuna yatacak halimiz yok ama dinlemiyorsun, tartışıyorsun. yaw yeni tanışmışsın bir yüzün gülsün değil mi, yok. yatağı alıyorum, odadan çıkıyorum zaferle, dönüyorum ne göreyim. abi sigara içiyor odada (içses: ben içiyor muyum? yok. o zaman o da içemez). "burda sigara içilmez" diyorum. 8 kişilik oda, ikimiz dışında 6 kişi daha var, aralarında sigara içen yok. içilmez diye karar alınıyor, skoru 2-0'a getiriyorum. hala da ben gıcığım kendisine.

tiyatro hevesi sarıyor, yurdun topluluğuna katılıyorum. işler yolunda, hocanın oyunu var ona gidilecek. iki kişilik davetiye elde, odadaki diğer 6 kişi gelmiyor. en son yalnız gitmeyeyim, tiyatroya gelir misin diyorum, geliyor. bir daha da yalnız bırakmıyor. otobüste bakıyorum, kentkartı biz bastık da herifin muhabbet güzel. konuşulur bununla. bir daha da susulmuyor. oyun vasat, ortam güzel, hocayla tanışınca, ikna oluyor topluluğa katılmaya. bundan sonrası sade hatıralar, şimdi müsadenizle, sadece onun anlayacağı şekilde aklıma her bir hatıraya denk gelen imgeleri yazacağım.

ranza
otobüs iç camı
yangın merdiveni
evlatlık
samanlıktan kaldıramadım
boyacı
karacadağ dersanesi

tamamı, yurt yıllarımıza denk gelir. hayatımın o kadar hareketli olduğu, başka bir zaman dilimi yoktur. o, zaten hayatı hep böyle yaşar. aramızdaki en büyük bağ, birbirimize olan inancımızdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

defter

eğer gerçekten ölümümden sonra bedenimle ne yapılacağını umursuyor olsaydım, attığım her adımla ıslak bir pamuk gibi şekillenen beyaz plaj k...