5 Temmuz 2011 Salı

sümüğümü ellerinle silmeyecektin

bir harfine dokunmuşsam çarpılırım. dünyadaki en dolu insandan geliyor. biz "çise" kalırız anca yanında.

sümüğümü ellerinle silmeyecektin… kaç kere söyledim sana, “yapma” derdim “iğrenç”… dinlemedin beni hiç. her ağlayışımda nefessiz kalırdım ben. sümüklerim tıkardı burnumu. ağzımı açar bitmek bilmez iç çekmelere yenik düşerdim. kıyamazdın. söylemeye çalıştıklarımı dinlemek istediğin için değil, nefessiz kaldığım için uzatırdın ellerini. “yapma” derdim “iğrenç”… gözlerini kısar gülümserdin… anlatmama, haykırmama, bağırmama devam etmemi ister gibi. bilirdim… sen o haykırışların sonrasını severdin. kirpiklerimin birbirine yapışmasını, gözlerimin parlamasını ve çaresizce sana sarılmamı…

her ağlayışın akışı aynıydı aslında. kavga ederken ağlamazdım ben. kırıldığımda, kırdığında sadece… sessizce başlardı yaşlar burnumun ucundan düşmeye. sonra hızlanırdı. gözyaşlarımın tadını ikimiz de severdik. sümüğümü ise sadece sen. “yapma” derdim “iğrenç”… hiç bilemedin gerçek sebebini… ben her sümüğümle sana daha çok bağlandım. her ellerini burnuma yaklaştırdığında bir kere daha düştüm. tutarsın biliyordum. tutardın çünkü… ta ki kalbin tutmaz oluncaya kadar. “ayakları tutmuyor” derler ya felçlilere… öyle işte… dedim ya sümüğümü silmeyecektin.

işte şimdi ağlayamıyorum senin yüzünden. sulu zırtlak kirpiklerimden burnumun ucuna ulaşmıyor yaşlar. burnum… o koca burnum ise hiç sümükle dolmuyor… doğal seleksiyon diye tabir edesim var bu durumu. yağmur ise hiç durmuyor. dedim ya sümüğümü silmeyecektin…

by candilamando

20 Haziran 2011 Pazartesi

seni seviyorum

ayırıyorum öğelerine ("seviyorum"'u başka hiçbir yerde "sen"den ayırmam):

ben, gizli özne. yaz'ın doğmuş kardanadam, cumartesi kılınmış cuma namazı, espresso'dan bakılmış kahve falı.

sen, tümleç. metabolizması hızlı, rüya arkadaşım, diyalektik kararsızlığım.

seviyorum, yüklem. darp izi, güneş yanığı, saklı dolorizm.


not: yukarıdaki yazı (satır atlamadan yazsaydım şiir), en sarkastik bokumdur. bugün, inceleme fırsatı bulduğum, "underground poetix" diye bir derginin ben de hissettirdikleridir. okuyucuya sadece imge verip "al oku, birleştir" diyen akımın amına koyayım. imgenin yeteri kadar felsefik durmayacağını hissedip ilaveten konan düşünce sistemlerinin kelimelerinin amına koyayım. "diyalektik kararsızlığım"'mış, "hangi deliğe sokacağım, bilemedim" demiyor da.

6 Haziran 2011 Pazartesi

"kusura bakma sevgilim heybemde sana benzeyecek kadar güzel birşey yok"

başkalarının hikayelerine devam. yakında gazetede aynı adla bir köşem olursa şaşmayın. başlık bu hikayeyi düşününce aklıma ilk gelen, başka bir yılmaz'dan (erdoğan). hikayenin kahramanı da sever bu yılmaz'ı. ona çeviriyoruz mikrofonu.

... ne diyeyim. ellerim kollarım bağlı. eğlenilecek, çerez gibi birşeyim. hani bir gece klubüne gidersin, orada biriyle tanışırsın, konuşursun, dans edersin ama bu kadardır tüm yapabildiğin. bütün gece suratına gülümseyen, ansız bir an gelir öpüverir yanağından, şaşırırsın, mutlu olursun ama "iyi geceler" öpücüğüdür, gider, orada biter hikaye. aynı hikaye; iyi geceler öpücüğünü bile bile kalma ahmaklığı, gitmesini bekleme, eve rahat dönmesini isteme benim ki. eğer bir mantık, bir akıl algoritması, yaşayan bir varlık açıklayabiliyorsa yaşadıklarımı zerre üzülmeyeceğim.

önce kendimi anlatmam lazım hikayenin alengirini hafifletmek için, platonik komedimi. ben hiç büyümedim, büyük doğdum, büyük yaşamak zorundaydım çünkü hayatı. ilkokuldan, öğretmenime kendi gününde götürdüğüm ninemin verdiği dedemin kullanılmış mendilini hediye etmem ile babamın yeni alınan ayakkabılarla top oynadığım için attığı tek tokatın izi kalmıştır dimağımda. bir cebimiz parasızlık, bir cebimiz gurur dolu. uzun süre kamyon şoförlüğü yaptı babam o esnada hiç eğitim görmemiş annem adam ediyordu bizi. onun direktifleri hayat yönetmeliğimizdi.

bir de ondan bahsetmek lazım tabii. tahmin edebileceğiniz gibi bizimkine zıt bir ailede büyümüş. bizim kalabalıklığımıza, tek çocuk olmasıyla, ne kadar köylüysek o kadar şehirliliğiliyle cevap vermiş. ancak özgürlük, çekip gitmek ruhunda olamamış, sabitleri olmuş, başkalarının istediği gibi yaşamış. yine de hayat gülmüş ona bize surat asarken. ben de güldüm, hiç surat asmadım kendisine.

olmuş birşeyler, sevenlerimin duaları tutmuş da aynı okulda buluşmuşuz. onunla tanışmışım. inandırabilmişim hissettiklerimi, inanmışım hissettiklerine, kanmışım. aramızdaki uçurumu umursamadan devam etmişim onunla yola, yetişmeye çabalamışım, bir yandan çalışmışım okurken, eksik kalmamak için yırtmışım benliğimi, beton dökmüşüm delikanlılığıma, yanlış anlamasın diye yerde yatmışım. demek anlatamamışım. annesinin sözü, babasının asaleti kesinmiş. mutlakmış ayrılmak. sevmek, sadece sevmek, onu o olduğu için, onu o yapanlarla birlikte sevmek, yazmıyormuş kitabında.

en son kümeleri işlerken muhattap olmuştum denk kelimesine, bana "ailelerimiz denk değil" demeden önce. suçlu benim onunkiyle eşdeğer bir aileyi denk getirememekle.

göbeğinden geçmeyen bir kum tanesisin kum saatimin,
belki de son habbesi,
durdurdun zamanı,
zaman geçmiyor.

defter

eğer gerçekten ölümümden sonra bedenimle ne yapılacağını umursuyor olsaydım, attığım her adımla ıslak bir pamuk gibi şekillenen beyaz plaj k...